Gerek iş hayatında, gerekse toplumsal hayatta bir işi en güzel şekilde layıkıyla yapmak akleden insanın en önemli özelliğidir.
Akleden bir insan hem kendisi ve ailesi için, hem vatanı ve milleti için hem de insanlık için yararlı olabilecek her türlü çalışmayı ibadet niyetiyle yapmalıdır. Böylece hem Allah'a hem de insanlığa karşı görevini yerine getirmiş olur.
Bağnazlık, doğru veya yanlışlığa bakmaksızın bir fikrin savunmasını yapmak, kendi dinini, mensup olduğu düşünceyi veya ekolü her türlü düşünce ve inançtan üstün görmek, taassup ise kör bir tarafgirlik ve doğruluğu hiç araştırılmadan karşıt düşünceyi inkâr vardır.
Bilgisizlikten kaynaklanan taassup, inat üzere kuruludur.
İnsanda her hangi bir konuda oluşan aşırı sevgi ve heyecan bilgi ile değil de cehaletle desteklenirse taassup; ilimle desteklenirse, müsamaha/hoşgörü meydana gelir.
Öfke, sevgi, üzüntü, korku, acımak gibi en temel duygularımızdan biridir.
Öfkenin kontrolü, duygularımızı tanımak, doğru bir şekilde ifade etmek ve olası sonuçlarını düşünerek hareket etmek anlamına gelir.
Çözüm için, empati yapmak, iyi niyetli düşünebilmek, ön yargılarımızdan uzaklaşabilmek, olayı analiz etmeye çalışmak ve duygularımızı iyi kullanabilmek çok önemlidir.
"Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır."
Tecrübe; iyi veya kötü yaşadıklarımızdan çıkarım yapmak ve sonraki adımlarımızda işimizi kolaylaştıracak deneyimlerimize yazmamızdır. Aslında diyebiliriz ki tecrübenin en önemli koşulu ders almaktır. İnsan hata yapmamayı hedeflememelidir. Aksine yapılacak hata ve yanlışlar insanı büyütecek ve gelişimine, mutluluğuna artı katacaktır.
İnsanoğlunun, özelde Müslümanların birbirine şefkatle yaklaşması, sevgi ve ilişkileri çok sarsmayacak bazı küçük hatalar karşısında müsâmaha/hoşgörü ile davranması, şeref ve haysiyetlerine hürmet etmesini sağlayan bazı güzel davranışlar vardır. Bu davranışları korumak bunların zıddı olan kötü davranışların terkiyle mümkündür.
Bu kötü davranışların bir kısmı Kur'an-ı Kerim'de şöyle sıralanır:
"Ey mü'minler, bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın, bel ki de onlar kendilerinden daha iyidir. Kadınlar da kadınları alaya almasın, belki onlar kendilerinden daha iyidir. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın." (Hucurât, 11)
İnsanları alaya almak, insanın kendini ayıplaması ve diğer insanları kötü lakaplarla çağırması ...
Ayet-i Kerime'de, mü'minlerin birbirini kötü lakapla, sonradan uydurulan isimlerle çağırmamaları istenmemektedir. Buna göre, hakareti andıran bütün sözler bu yasaklamanın içine girmektedir. O halde, bir insan, Müslüman kardeşini çağırırken ve sohbet ederken onun hoşlanmadığı bir isimle veya bir lâkapla hitap etmemeli, seslenmemelidir.
Uzlaşı kültürünün geliştirilmesinde ortak aklın işletilmesi önem arz etmektedir.
Uzlaşı kültürünü geliştiremeyen toplumlar her zaman geri kalmaya, huzursuzluğa ve istikrarsızlığa mahkumdur.
Uzlaşıyı tesis ederken dikkat edilmesi gereken en önemli faktör ise ortak aklın, ortak değerler istikametinde işletilip geliştirilmesidir.
Şayet ortada bir sorun varsa ve bu sorun toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyorsa, bu tarz bir girişim kaçınılmazdır, zorunludur. Toplumun her kesiminden insana bir fert olarak bu sorumluluk düşmektedir.
Basîret; ilim, zekâ, tecrübe ekseninde doğru ve ölçülü bakış, uzağı görme, kalp ile görme, kalp ile görme ya da gönül gözüne işaret eder.
Bir işin iç yüzüne nüfûz etmek, bir şeyin içini dışını, önünü arkasını, aslını, hakikatini bilmektir.
İnsanoğlu günah işleyebilen bir varlık. "Benim günah işlemem mümkün değil.” diyebilen hiç kimse bulunmuyor. Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor.
"Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tövbe edenlerdir." (Tirmizî, Kıyâme 49.)
Tövbede pişmanlığın hissedilmesi yeterlidir. Çünkü günahtan sakınmasına neden olacak ve tekrar günaha dönmemesini gerektirecektir. Bu her iki husus, pişmanlıktan kaynaklanır.
İnsanî münasebetlerde, akılcı ve ölçülü olmak bir kişi için özellikle inanan bir kişi için çok önemli bir tavırdır.
Bunlar, düşmanlık yerine dostluk ve sevgi bağlarının kurulması; öfke, hiddet ve intikam yerine hilmi / yumuşaklığı, sabrı; kötülük yerine ihsan ve iyiliği, hayrı; cimrilik yerine cömertliği; dargınlık yerine arabuluculuğu, arkadaşlığı, merhamet ve şefkati, yardıma koşmayı, alçakgönüllü olmayı, ülfeti, afv ve bağışlamayı esas edinmektir.
Ayrıca birleştirici olmak, ayrıştırıcı olmamak, eziyet yerine kolaylaştırmak da bunlara eklenebilir.
İnsanlar farklı ve çeşitli karakterlere sahip bir varlıktır. Her insan mükemmel değildir ve kusurları, hataları ve eksiklikleri vardır. O yüzden bunu bilerek, anlayarak herkesi huyu, karakteri ve kişiliğine göre sevmeli, saymalı ve ona göre davranmalı ve konuşmalarımızı yapmalıyız. Bu nedenle konuşmamız yumuşak, hoşa giden, gönül alıcı, okşayıcı şekilde ve inandırıcı olmalı ve yıkıcı değil yapıcı olmalıdır.
Şemsi Tebrizi bu hususta: “Berrak gönüllerden kirli su akmaz, güzel bir ruhtan kötü söz çıkmaz” demektedir. Güzel söz gücünü ruhtan, gönülden alır. Gönlü iyilik ve güzelliklerle dolu erdem ve faziletli kişilerin dili de tatlı olur, anlayışları da hoş görülü olur. Bazı insanlar için “Ağzından bal akıyor” derler. Gönlü güzel ve dili tatlı olan, güzel gören insanlar, çevrelerinde ve toplumda sevimli ve saygılı ve itibarlı kişiler olurlar. İnsanların sevgilerini kazanırlar.
Bir kişinin söylediği gibi davranması, içinin dışının bir olması, bütün ahlâk öğretileri ve bütün dinler tarafından yüceltilen bir özelliktir.
Fakat sözleriyle davranışları tutarlı bir insan olmak kolay değildir.
Söylediği ve inandığı gibi davranmak ciddi bir içsel disiplin ve güçlü bir karakter bütünlüğü gerektirir. İnsanın özünde inandığı, kalben bağlı olduğu esasları hayatının her anına yansıtması bir bilinç ve farkındalık konusudur.
Çevre baskısı ya da insanın içine girdiği hayat evresi, insanın kendisi gibi olmasını engelleyebilir. Buna karşın kendine güveni tam ve güçlü karakterli insanlar içine girdiği çevrelerin değerlerine rağmen oldukları gibi davranma konusunda daha güçlü bir duruş sergileyebilirler.
Comments